25 Şubat 2019 Pazartesi

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE: Stefan ZWEIG

Gönderen MGK on 09:38 with Yorum Yok



Kitabı henüz bitirmişken yazayım dedim. Aslında üzerinde konuşulacak pek bir şey yok. Beklentilerimi karşılamadı kendileri. O kadar abartılacak bir yanının olduğunu düşünmüyorum, sanki sadece sonundaki insanlık dersi için yazılmıştı. Gerçekten "popüler kültür" zımbırtısı kişiyi yanıltabiliyor. Zweig aşağı Zweig yukarı konuşuluyordu fakat insanların neye göre değerlendirdiği de bir merak konusu ayrıca. Aslında kitabı genel hatlarıyla inceleyecek olursak yazarın mekanları anlatış şekli sizi gerçekten oradaymışsınız gibi, insanları anlatış şekli de onları karşınızdaymış gibi hissettiriyor. Fakat olay örgüsü bana göre zorlama olarak ilerlemiş diyebilirim. Son üç sayfasına kadar bu olayların sonunun nereye bağlanacağını merak ediyordum, çünkü gerçekten saçma bir bağlam olmuş bence.

5 Şubat 2019 Salı

İMKÂNSIZIN ŞARKISI: Haruki MURAKAMİ

Gönderen MGK on 11:04 with Yorum Yok


Uzun süredir okumayı istediğim bir kitaptı. Sağ olsun ikizim bana sürpriz yapmış ablamla bir olup.  Murakami'nin okuduğum ilk kitabı değildi ama okumayı dört gözle bekliyordum. Biraz da arada kalmıştım; çünkü bir kısım kitaptan övgüyle bahsediyor diğer kısım da yere gömüyordu. Ben bayıldım kitaba. İlk başlarda pek anlaşılmıyor olabilir fakat ilerledikçe olay örgüsü sizi çekiyor ve bırakamıyorsunuz. Aslında bu tarz kitaplar okumayı sevmezdim ama Saatleri Ayarlama Enstitüsü bana bu tarz kitapları da sevdirdi. Yani biraz benzedikleri söylenebilir ama bana sorarsanız Saatleri Ayarlama Enstitüsü derim. Gerçekten ilkler her daim kişi için en güzelleri/önemlileri oluyor. Kısaca konusuna değinmek istiyorum:

Toru Vatanabe bebişimiz bir uçakta yolculuk yaparken başlıyor olay. Bu yolculuk esnasında Beatles grubunun Norweigan Wood şarkısı, onu lise ve üniversite yıllarına uçuruyor. Tabii en önemlisi platonik olduğu biriciği Naoko'dan yola çıkıyor, oradan liseye ve arkadaşı Kizukiye oradan da üniversite zamanlarına. Kizuki cancağızımız Toru'nun tek ve en iyi arkadaşıdır, Naoko da Kizuki'nin sevgilisi -kız arkadaşı. Bu üçlü beraber takılıyor durmadan fakat gel gör ki  bu Kizuki intihar eder günün birinde -hâlâ merak ediyorum neden olduğunu, o anda ne düşündüğünü, Murakami açıklamamış sağ olsun. Toru etkilenir haliyle, Naoko'yla iletişimi de kesilir doğal olarak. Köprünün altından biraz sular aktıktan sonra -Toru üniversitenin ilk yılındayken- trenin birinde Naoko'yla karşılaşır. Çocuğun hayatı değişir ondan sonra zaten, neyse. Beraber yürüyüşlere çıkmaya başlarlar falan filan zaten psikolojik sorunları olan Naoko  da intihar eder.  Naoko'nun ölümüne kadar olan zamanda Toru'cuğumuz birçok kişiyle tanışır ama hiç kimseyi Naoko kadar kendine yakın hissedemez. Ta ki Midori adlı bir kızla tanışana kadar. Bundan sonra Toru, Midori Naoko arasında gidip gelse de sonunda Midori kızımızı seçer. Amma velakin Naoko'nun ölümünden sonra bir buhrana düşer. Bir ay boyunca Japonya'nın kentlerinde dolaşır derken bir ayın sonunda Midori'yi arayıp "Bu dünyada tek istediğim sensin." der.



   Yazılması gereken daha çok şey vardı fakat ayrıntılara inersem kitabın büyüsü bozulur. Yani aslında Toru kendini pasif olarak görüyor gibi geldi bana ve insanlar üzerinde kalıcı bir etki bıraktığının farkında değil. Çünkü neredeyse tanıştığı çoğu kişi ondan kolay kolay vazgeçemiyor. bir ara ben bile Toru gibi bir arkadaşımın olmasını istedim. Ve şunu da belirtmek isterim ki cinselliği kaldıramayan kişiler kitaptan pek hoşlanmayabilir -ikizimin kulakları çınlasın- ilk başlarda çok sık yok ama sayfalar ilerledikçe artıyor.
   Kitap bittikten sonra şunu da fark ettim ki Murakami toplumda alışılagelmiş olan bazı
 -yazılmamış- kuralları yıkmaya çalışmış.