24 Eylül 2019 Salı

YABAN KOYUNUNUN İZİNDE: Haruki MURAKAMİ (İnceleme)

Gönderen MGK on 12:59 with Yorum Yok


Arka arkaya uzun bir aradan sonra ilk defa bu kadar çok kitaba yer veriyorum bloğumda. Bu yazmamak da öyle bir şey ki bir kere ara verdin mi hemen formdan düşüyorsun. Tabi insanlık hali bazen beklenmeyen şeyler olabiliyor.

Son zamanlarda keşfettiğim Murakami'nin hastası oldum sayılır. Bütün kitaplarını okuma isteği oluştu bir anda. En azından Gerritsen gibi kitapları birbirini tekrar etmiyor. Yoksa o kadar çileyi bir daha çekemezdim. Her neyse öncelikle adamın yazım tarzının hastası olduğum doğrudur.  Tamam herkes sevemeyebilir ama beni kendine çekti.
Yaban Koyununun İzinde, konusu ilk başta anlaşılmayan kitaplardan. Okuyorsunuz tamam diyorsunuz sonra koyun ne alaka diye bir düşünüyorsunuz. Ben aklımda kalan kadarıyla özetini vermeye çalışacağım:
Broşür basan küçük bir matbaanın(?) iki sahibinden biri olan Sıçan'nın bir arkadaşından (Fare) gelen fotoğrafı broşürlerinin birinde kullanmasından itibaren başlıyor asıl olaylar. Bundan öncekiler ana karakterimizin karakterini ve kişisel hayatını anlatıyor biraz. Kitap normal gibi başlıyor gibi görünebilir ama doğaüstü bir olay söz konusu. Koyunun biri gözüne kestirdiği insanları ve zihinlerini ele geçirip onları üstün zekasıyla kontrol ediyor.  Ardından onlardan yeteri kadar faydalandıktan sonra zihinlerini terk edip yeni kurbanlar arıyor. Hal böyleyken zihinlerini kullanıp attığı insanlar bir boşluğa düşüp koyunun tekrar zihinlerine girmesi için ona ulaşmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri olan Patron'un adamları bu broşürdeki fotoğrafın izini sürüp Sıçan'a ulaşıyorlar ve ondan koyunun patronlarına neler yaptığını, koyunu arama nedenlerini anlatıp bu fotoğrafı çeken arkadaşını bulmasını istiyorlar. Sıçan ve sevgilisi de bunun için yollara düşüyor. Fakat Sıçan da arkadaşından uzun süre haber alamadığı için bu arama işi biraz çetrefilli geçiyor. Olaylar ilerledikçe ve Sıçan arkadaşına biraz daha yaklaştıkça olaylar gittikçe garipleşiyor, sevgilisi onu bırakıyor ve Sıçan onunla bir daha görüşemeyeceğini öğreniyor -bunun sebebini hâlâ anlayamıyorum. Uzun aramalar yaptıktan ve türlü badireler atlattıktan sonra arkadaşının son günlerini geçirdiği eve ulaşıyor, orada birkaç hafta geçirdikten sonra da öğreniyor ki arkadaşı koyunun yok olması için kendini feda etmiş. (Sonunu biraz aceleye getirdim ama daha başka nasıl yazabileceğimi düşünemedim o an.)

10 Eylül 2019 Salı

UCUBELER: Tess GERRITSEN

Gönderen MGK on 09:24 with Yorum Yok

Uzun zamandır Tess okumuyordum. İyi mi geldi? Orası tartışılır. Ancak şunu eklemeden edemeyeceğim gereksiz diyaloglar olmayınca kitaplar kısalıyor.
Öncelikle her zamanki gibi özetini vereyim: Kilisenin birinde genç bir kızın cesedi bulunur. Bunlar artık alıştığımız şeyler Tess ablamızda. İşte olay yerinde bir de şüpheliye rastlarlar, sorguya alırlar, cesedi de otopsiye gönderirler. Cart curt. Kendini vampir zanneden kızın katili aslında örümcektir. Bu kadar. Farklı olan şey bu iki gencin kendilerini doğaüstü bir varlık zannetmeleri ve hayatlarını ona göre sürdürmeleri ve kızın ölüm sebebiydi. Onun dışında almaya değer bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Kitapçının birine gidip hemencecik bitirebilirsiniz. Tess ablamız da neden bu tarz bir kitap yazdı bilmiyorum ama illüstrasyonlarını beğenmedim açıkçası. Haruki Murakami'nin Tuhaf Kütüphane kitabındakiler daha iyiydi.

8 Eylül 2019 Pazar

KARDAN ADAM: Jo NESBO

Gönderen MGK on 09:26 with 1 yorum



Kesinlikle ve kesinlikle aşırı klasik -ya da klişe-  bir polisiye romanı. Gerek dedektifimizin boşanmış olması gerek karısının yeni bir sevdiceğinin olması ve kendisinin sap takılması gerekse eski aşkının meyvesi bir tıfıl. Bu tarz belirleyici özellikler polisiye romanı ana karakterlerin olmazsa olmazlarından.
Harry ağabeyimiz ki kendisi ana karakter olur  -dedektif olduğunu özellikle belirtmeme gerek olduğunu düşünmüyorum. Dedektifimiz Norveç'te bir seri katil olduğunu iddia ediyor. Ve amirleri ona inanmıyor. E adamlar haklı. Ama ana karakter Norveç'te seri katil var diyorsa vardır. Aksi iddia edilemez ve doğruluğu kesindir. Çünkü ana karakterlerin içgüdüleri kanun niteliğindedir. İçgüdüleri ne derse doğrudur ve tartışmalara tamamen kapalıdır. Dedektifimize Norveç'te kesinlikle bir seri katil olduğunu düşündürten olaylar ülkedeki kadınların hiçbir iz bırakmadan kaybolmasıyla başlıyor ve kaybolan kadınların evlerinin bahçelerinde bir kardan adam bulunuyor her zaman. Tabi katile ulaşana kadar bir sürü kağıt israfına neden olan gereksiz konuşmalar ve olaylar yaşanıyor bu sırada. İşte amirlerinin baskıları, şu bu, ekip arkadaşlarından ölenler ve yaralananlar yok eski karısının yeni sevdiceğinin şüpheli davranışları falan filan. Ve tabi ki de katil uşak felsefesi değişmiyor seri katilimiz Mathias -eski karısının yeni sevdiceği- çıkıyor.