10 Mayıs 2020 Pazar

ZEMBEREKKUŞU'NUN GÜNCESİ: Haruki MURAKAMİ (İnceleme)

Gönderen MGK on 15:25 with Yorum Yok




Spoiler içerir.


Yine bir Murakami kitabı. Daha önce de belirttiğim gibi adamın yazım tarzı ve kurduğu olay örgüleri beni kendine aşırı derecede bağımlı etmiş durumda. Sadece bu kitapta bazı kısımların aniden kesilip araya sıkıştırılan mektup tarzı şeyler bende biraz kafa karışıklığı yarattı ama genel olarak aşırı beğendim kitabı. Ki zaten okurken kitap beni o kadar çok içine çekti ki uzun bölümlerin bile hemencecik sonunu getiriyordum. Hatta "Bugünlük yeter, şurayı da bitireyim." dedikten sonra bile insanın elinden bırakası gelmiyor kitabı. Genel olarak birden fazla insanın birbirine geçmiş yaşamlarını anlatıyor. Hikayesini merak etmediğim bir iki karakter vardı ve gerçekten kitapta olmalarını bile istemiyordum ama onlarsız da bu kitap olmazdı.

Toru Okada ağabeyimizin yaklaşık son iki yıl başından geçen olayları anlatıyor. Tabi bunun yanında olaylara dahil olan diğer karakterlerin de hayatlarına değinmiyor değil. Açıkçası beni en çok etkileyeni Teğmen Mamamiya'nınki oldu. Ama tabi ki de bütün karakterlerin hayatlarının ayrıntısını veremeyeceğim. O yüzden ana karakterle devam edeceğim. Aslında şu an bu yazıyı yazarken olayların sırasını kafamda oturtamadım ki zaten amacım kitap hakkında insanların kafasında bir fikir oluşturmak sadece. Her şey Toru ağabeyimizin ve karısının (Kumiko) kedisi (Noboru Vataya ama ilerleyen sayfalarda Uskumru) bir gün ansızın kaybolur. Toru ağabeyimiz ve Kumiko ablamız için kedi önemlidir ve acilen bulunması gerekiyordur -özellikle Kumiko ablamız kedinin bulunmasını daha çok istemektedir. Bunun ardından Toru ağabeyimiz karısının yardımıyla tanıştığı Malta Kano -mistik güçlere sahip bir ablamız- ile buluşup kedinin bulunup bulunmayacağı, bulunursa eğer ne zaman bulunacağı hakkında görüşürler fakat bu görüşmeler zamanla amacından sapar ve Kumiko'nun ağabeyi Noboru Vataya ve onun zırvalıklarından,Toru ağabeyimizin yaşayacağı birtakım olaylar söz konusu olur. Malta Kano'nun yaşam öyküsü derken sahneye kız kardeşi Girit Kano girer. Malta Kano hakkındaki düşüncem değişmeyecek -biraz gereksiz olduğu hakkında- ama Girit Kano ile hikaye biraz ilerliyor. Yani bu arada yeni karakterler de giriyor; Teğmen Mamamiya gibi. Bana göre en akılda kalıcı hikaye onunkiydi. Yazar kitapta neredeyse her karaktere başrol koltuğu bir süre vermiş anlayacağınız.  Fakat bütün bunlara nazaran bir karakterden diğerine atlamak ana hikayenin bütünlüğünü bozmuyor. Neyse, nerede kalmıştık? O kişinin hayatıydı bunun öyküsüydü derken Toru ağabey Mamamiya'nın hikayesinden etkilenerek evinin yakınlarındaki terk edilmiş bir evin bahçesinde bulunan kurumuş kuyuya inip inzivaya çekilir. Karısının onu bırakma nedenini ve karısını bulmak için neler yapması gerektiğine dair düşünür. Aslında en başından beri Noboru Vataya'nın -karısının ağabeyi- karısının kaybolması olayında parmağının olduğu biliyor ama kanıtlayamıyordu. Somut bir neden bir türlü eline geçmiyordu. Toru ağabeyimizde bu inzivasından sonra mistik güçler uyanır fakat o bunun farkında değildir, ta ki sahneye Muskat ve Tarçın -Muskat ana, Tarçın oğul- girene kadar. Evet bu iki karakter can alıcı karakterler. Muskat ablamız da mistik güçlere sahiptir bu arada, Toru ağabeyimiz de kuyuyu kaybetmemek için elinden geleni yapmaktadır. Bu da Muskat ile bir anlaşma yapmasına ön ayak olur. Muskat ablamızın mistik güçleriyle müşterilerine yaptığı seansları bundan sonra o yürütecektir. Tabi Kumiko ablamızın kaybolmasının üzerinden bir buçuk iki yıl geçip gidiyor. En sonunda -Tarçın sayesinde- Toru ağabeyimiz karısıyla iletişime geçebiliyor ancak pek tatmin edici bir görüşme olmuyor onun için çünkü karısı inatla ona neden ortadan kaybolduğunu açıklamıyor ve bütün düğümlerin çözülmesi de o itirafın Kumiko ablamızdan gelmesi lazım. Sona gelirsek Kumiko ablamızdan düzgün bir itiraf gelmemekle beraber Toru ağabeyimiz kuyuya yaptığı ziyaretler sonucunda bütün sırrı çözüyor. Tabi ki de her şeyin başı Noboru Vataya! Pislik! 

Bunların dışında tek sıkıntım sonunun beni tatmin etmemesi oldu. Sen kalk altı yüz küsür sayfayı adamın karısı eve dönsün diye oku, kadın hapse girsin!  >.<

Haruki Murakami'nin gerçekten yabana atılamayacak kadar iyi bir yazım şekli var. Çoğu hikayenin iç içe geçmesi bana biraz Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün tekniğini anımsattı. İnsan kendini hikayeye bir kaptırdı mı bir daha zor oluyor kurtulması. Ekleyecek daha başka şeyler bulamadım şu an çünkü kitabı bitirir bitirmez başlamadığım için o anki düşüncelerimi hatırlamıyorum! Hikayesi biraz karmaşık diye erteliyordum her zaman.