04 Mayıs 2025

ŞAİR EVLENMESİ - İbrahim ŞİNASİ (İnceleme)

Gönderen MGK on 19:49 with Yorum Yok

Şair evlenmesi - Şinasi

 Türk Edebiyatı'nın klasiklerinden olan bir eser ve ben de çok severek okudum. Çerezlik bir eser olup bir yandan kahvenizi yudumlayıp diğer yandan okuyabileceğiniz güzel bir hikaye. Tiyatro türünü severim ancak pek okuma fırsatı bulamıyorum. Tiyatro eserlerini tek oturuşta okumayı tercih ederim. Bu eseri de arkadaşımın nöbetinin bitmesini beklerken okudum ve şipşak bitirdim. Tek perdelik bir eser olmasının da etkisi var tabi. Şair Evlenmesi'nin edebiyatımızın ilk tiyatro eseri olduğunu belirtmek boynumun borcu. Tercüman-ı Ahval gazetesinde 1860 yılında yayınlanmış. Yayınevi hikayenin sonunda bir örneğini basmış sağ olsun. 

Sevmediğim bir durum vardı bu kitapta; yayınevi kitabın başında ve sonunda olmak üzere iki tane inceleme derlemesi eklemiş. Sondakini yine bir şekilde anlarım ama baştaki, hikayeyle ilgili okudukça keşfetmeyi beklediğim ayrıntıları irdelemiş. Hazırlayan kişi veya kişilerin bunu göz önünde bulundurmasını isterdim ki bu durumla sadece bu kitapta karşılaşmadım. Keza Cesur Yeni Dünya'da da aynı şekilde ön yazı niyetiyle okurlara sunulmuş -en azından benim tercih ettiğim yayınevi bunu müstehak görmüş okurlarına. 


Hikaye genel anlamda görücü usulü evlilikleri şaka yollu eleştirmek amaçlı yazılmış görünüyor. Ana karakterimiz Müştak Bey'i sevdiği kadın olan Kumru Hanım yerine onun ablasıyla zorla evlendirilmesini daha sonra da rüşvet ile ablası yerine Kumru Hanım'la tekrar evlenmesini şaka yollu bir şekilde ve evlilik hakkında güzel öğütler vererek anlatmış Şinasi.


01 Mayıs 2025

FAHRENHEIT 451 - Ray BRADBURY (İnceleme)

Gönderen MGK on 16:05 with Yorum Yok

 

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

Bu aralar işe gidip gelirken yolda aşağı yukarı beş saat geçirdiğim için bu süreyi değerlendirerek bol bol kitap okuma fırsatı oluşturdum kendime. Tabi bu boşlukta okuduğum ilk kitap Fahrenheit 451 olmasa da pek fazla distopik veya bilim kurgu kitapları okumadığım için bu “Trafikte Okuduklarım” serisine bu kitapla başlamayı tercih ettim. Yazının içeriğinde kitapta yaşanan olaylar hakkında önceden bilgi sahibi olabilirsiniz,uyarımı şimdiden yapıyorum.

Öncelikle distopya hakkındaki düşüncelerime gelirsek; - aralarında 1984, Cesur Yeni Dünya gibi kitapların olduğu- okuduğum birkaç kitaba dayanarak distopya türünün pek benim tarzım olmadığı söylenebilir. Belki de bana bu türü sevdirecek kitabı henüz okumamışımdır. Yazarların oluşturduğu bu distopyanın fazla zorlama olduğu düşüncesi kitaplara odaklanmamı zorlaştırdı ne yazık ki. Ya da çevirmenden kaynaklıdır bu durum. Ancak şunu belirtmemde fayda var ki İthaki Yayınlarının son zamanlardaki çeviri dili kitapları anlamamı ve kitabın dünyasına girmemi zorlaştırıyor. Uzun süredir bu yayından hiç kitap okumadım o yüzden biraz hayal kırıklığına uğradığım söylenebilir.

Kitaba gelecek olursak; kitap okumanın suç sayıldığı ve insan ilişkilerinin yok denecek kadar az olduğu, sanal(?) arkadaşlar ve akrabaların olduğu bir dünyada görevleri artık yangın söndürmek değil de ihbar üzerine gittikleri yerlerdeki kitapları yakmak olan itfaiyecilerden biri olan Montag’ın, bir gece yine işten eve dönerken karşılaştığı Clarisse adlı bir kız sayesinde bulunduğu dünyanın düzenini sorgulamaya girmesiyle başlıyor kitap.  Günün birinde yine yakmaya gittikleri bir evde bir kadının kitapları uğruna canından vazgeçecek olması onu iyice düşündürerek kitapları merak etmesine ön ayak olur. Merakına yenik düşerek kaşla göz arasında kitaplardan birini –ilerleyen sayfalarda bunun aldığı ilk kitap olmadığı anlaşılıyor- kıyafetlerinin içine sokar ve evine döner. Tabi o dünyada gerçek olmayan akrabalar ve aileler varken -ki bu aileler büyük ekranlar aracılığıyla evlerinin kocaman odalarında her zaman onlarla beraberler- ve elinde resmen bir suç aleti taşıyorken aklı selim bir şekilde düşünmesi de bir hayli zorlaşır. Gerek eşinin gerekse iş arkadaşlarının anlayışsızlıkları olsun düşünce dünyası iyice alt üst olur. Montag'ın iş yerindeki üstü ondaki değişiklikleri fark eder ve onunla bir konuşma gerçekleştirir. Bu merakının doğal olduğunu ve hemen hemen bütün itfaiyecilerin ömürlerinde bir kere olsun yaktıkları nesnelerin neler barındırdığını bilmek istemesinin bir yanlış olmadığını söyler. Daha sonra Montag eşine durumu açar ve aldığı kitaplardan bahseder. Fakat ne yazık ki eşi onu anlamaz ve onu yarı yolda bırakarak Montag'ı evde kitap bulundurduğu için ihbar eder. Tabi ki eve gelen ekip Montag'ın ekibidir. Yüzbaşı Beatty -Montag'ın üstü- söyledikleriyle Montag'ı kızdırmaya çalışıp kendine olan hakimiyetini kaybetmesini sağlamaya çalışır ancak bu yaptığı ters teper ve Montag elindeki ateşleyiciyle Beatty'i ateşler içinde bırakıp kaçar. 

Montag kitap okumanın bir suç sayıldığı bu dünyada çevresinde onu anlayacak hiç kimsenin olmadığına karar verir ve bir yıl önce bir parkta karşılaştığı eski bir profesörden kaçmasına yardım etmesini ister. Profedör ilk başta tereddütle yaklaşsa da sonrasında kararını değiştirir ve onun kaçmasına yardım eder. Ve yine her zaman -distopyalarda- olduğu gibi bu robotlaşmış veya bastırılmış toplumdan ayrı hâlâ eskisi gibi yaşayan ufak bir azınlığın şehirlerden uzak olan yerlerine ulaşmayı başarıp orada yaşamını devam ettirir. 

İndirimden yararlanıp yeni bir tür denemek amacıyla aldım Fahrenheit 451'i ancak pek sevdiğim söylenemez. Distopya türünün bana göre olmadığına kanaat getirmiş durumdayım. Aldığım ve kitapseverlerin çoğunun ayılıp bayıldığı çoğu kitap pek bana hitap etmedi. Distopya denince her zaman insanlığın robotlaşması ya da bir sürü psikolojisi içinde olduğu bir dünya oluşturuluyor ve bu konunun altı pek de doldurulmuyor. İşlenen ana başlıklar şunlar oluyor genelde; üreme, yaşama ve insanlığın baskı altına alınma gerekçeleri. Tabi şimdilik okuduklarım distopya türünün ilk örnekleri belki ileriki çalışmalarda daha özgün konular işleniyordur. Şu anki değerlendirmelerim bu ilk örneklere dayanıyor. Yine de fikrim değişir umuduyla distopya türünde ilgimi çeken kitapları okumaya devam edeceğim.
Sağlıcakla kalın